Zaman Yönetimi mi, Öncelik Yönetimi mi?

Bugünün temposu içinde kalabalık ajandalarla değil, akıllıca seçilmiş odaklarla fark yaratılıyor.

Her hafta olduğu gibi bu pazar da sahadan gözlemlediğim, ekip içinde sıkça karşılaştığım bir konuya odaklanmak istiyorum. Hem bir ajans yöneticisi hem de bir girişimci olarak defalarca duyduğum bir cümle var: “Çok yoğunum.”

Bu ifade, ilk başta anlayışla karşılanabilir. Ama dijital çağda, herkesin her zaman meşgul olduğu bir düzende, bu cümle artık sorunun değil, sistemin parçası haline gelmeye başladı. Oysa çoğu zaman mesele yoğunluk değil, önceliklendirme eksikliği.

Yoğunluk mu, Odak Eksikliği mi?

Bugün yapılan birçok araştırma gösteriyor ki; çoklu görevler (multitasking), verimliliği artırmıyor—aksine azaltıyor. İşler yetişmiyor, iletişim gecikiyor, projeler savruluyor çünkü herkes bir şeylere “yetişmeye” çalışıyor.

Ama asıl ihtiyaç bu değil. Asıl ihtiyaç: odaklanmak, seçim yapmak ve hayır diyebilmek.

Artık kimse “benim hiç boş vaktim yok” diyerek etkileyici görünmüyor. Asıl etki yaratanlar; zamanı kimin için, ne için ve ne zaman kullandığını doğru planlayanlar.

Yoğunluk Kültürü: Küresel Perspektifler ve Yerel Gerçekler

Dünyanın farklı bölgelerinde yoğunluğa bakış oldukça değişken. Örneğin, birçok uluslararası şirkette yönetici kadrolar, haftanın belirli günlerinde hiçbir toplantı planlamayarak sadece strateji ve odaklanma sürecine zaman ayırıyor. Bu, başarı için sessizlik ve dikkat gereken bir alan yaratıyor. Bazı teknoloji firmalarında ‘deep work’ blokları bir standart haline gelmiş durumda. Bu saatlerde e-posta, mesaj ya da çağrıya kesinlikle izin verilmiyor.

Öte yandan Türkiye’de iş kültürü hâlâ yoğunlukla tanımlanıyor. “Hep meşgulüm” demek bir başarı göstergesi gibi algılanıyor. Ancak çoğu zaman bu yoğunluk, odaklanmamış birçok görevi aynı anda yürütmeye çalışmak anlamına geliyor. Yani meşguliyet çok; ama net çıktı ve gerçek etki az.

Türkiye’de birçok sektörde “yoğunluk” hâlâ bir övünç gibi anlatılıyor. Ajanslarda, şirketlerde, ekiplerde herkes “çok meşgul.” Ama bu yoğunluk çoğu zaman nitelikli çıktıya dönüşmüyor. Çünkü öncelik net değil. Her şey acil, her şey önemli, herkes meşgul.

Halbuki:

  • Önceliği belirlenmiş bir iş, daha hızlı biter.
  • Net hedefi olan bir ekip, daha az stres yaşar.
  • “Hayır” diyebilen çalışan, zamanına daha çok sahip çıkar.

Benim Tecrübem: Zamanı Savunmak, Kişisel Sınır Çizmek

Benim ajans tecrübemde en çok karşılaştığım şeylerden biri, herkesin aynı anda her işe yetişmeye çalışmasıydı. Başta bu bir motivasyon gibi görünse de, zamanla verimi düşüren bir şeye dönüştü.

Bugün ekibimde en çok desteklediğim şey şu: “Her şeyi aynı anda yapamazsın, ama doğru şeyi doğru anda yapabilirsin.”

Bir projeyi ertelemek değil; ona zaman ayırmayı savunmak bir beceridir. Ve bence bugünün en kritik soft skill’lerinden biri de bu: “Zamanı yönetmek değil, zamanı savunmak.”

Sonuç: Yoğunluk Göstermek Değil, Odak Göstermek Etkileyici

Pazarlamada, liderlikte, üretimde, ekip yönetiminde ya da kişisel gelişimde… Ne iş yaparsak yapalım; yoğun olmak değil, önceliklendirebilmek değerli. “Hayır” demek, “şu an değil” diyebilmek ya da “şimdi bunu bitiriyorum” demek; bir konuyu sahiplenmekle başlıyor.

📌 Bu pazar #PazarOkuması olarak size bir soru yöneltiyorum:

Gerçekten meşgul müyüz, yoksa henüz önceliğimizi belirlemedik mi?